Yazilar

<< Terug naar home | Analiz Haber

Posted by Gazeteci
Dec 07, 2016

İtalya’daki referandum: Şimdi nereye?

İtalyanlar, pazar günü Başbakan Matteo Renzi ve hükümetinin teklif ettiği anayasa reformununun reddi yönünde oy kullandı. Reform paketi, İtalyan anayasasının 47 maddesini değiştirmeyi hedefliyordu, fakat sonuç olarak iki temel mesele üzerinde odaklandı: yetkilerin, bölgeselden devlet düzeyine çekilerek merkezileştirilmesi ve (en çok da) seçimle gelen iki meclisten biri olan Senato’nun yetkilerinin kısıtlanması Yenilginin büyüklüğüne (yüzde 59.1’e karşı yüzde 40.9) bir de yüksek katılım oranının eklenmesi (İtalyan anakarasında yüzde 68.5) Renzi’yi istifaya mecbur bıraktı.

Top şimdi Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella’da. Mattarella, ana siyasi partiler ve ülkedeki üst düzey kurumların başındaki kişilerle görüş alışverişinde bulunduktan sonra nasıl bir adım atılması gerektiğine karar verecek. Önümüzde üç temel senaryo var: Birincisi, Mattarella’nın erken seçim çağrısında bulunması. Ana muhalefet partileri Beş Yıldız Hareketi ve Kuzey Ligi, erken seçim fikrini hemen benimsedi ve bir an evvel sandık başına gidilmesini açıkça istiyorlar. Ancak, bunun gerçekleşmesi neredeyse imkansız.

Öncelikli mesele seçim kanununda değişiklik

Temsilciler Meclisi’ne dair seçim kanunu Anayasa Mahkemesi’nde beklemede. Referandumdan olumsuz sonuç çıkması, Senato’nun eski yetkilerini sürdüreceği anlamına geliyor. Bu nedenle, herhangi bir yeni hükümetin aynı şekilde Senato’dan güven oyu alması gerekecek. Senato’yla ilgili seçim yasası oldukça oransal olduğu için, yapılacak yeni bir seçimin en muhtemel neticesi ortak kararlara kolay varamayacak derecede askıda kalmış ve oldukça karmaşık bir parlamento yapısı olacaktır. Herhangi bir koalisyon hükümetinde yer almayacağını hep söyleyegelmiş olan Beş Yıldız Hareketi, seçim kampanyası boyunca bu riskleri pek anlamamış ve de dikkate almamış gibiydi. Yeni seçimlerin yapılabilmesi için seçim kanununda bulunan bir, muhtemelen iki maddenin değiştirilmesi veya yeniden yazılması gerekiyor.

İkincisi, bir geçiş hükümeti oluşturmak ve/veya desteklemek için cumhurbaşkanı, (Renzi’nin partisi olan) Demokratik Parti’den ve Renzi hükümetinde küçük ortaklar olarak yer alan birkaç küçük merkez partisinden oluşan parlamentodaki mevcut çoğunluğa bel bağlar, [ona göre hareket eder].

Geçiş hükümeti senaryoları

Şu ana kadarki en olası seçenek bu. Bu hükümetin nasıl bir hükümet olacağı ise hâlâ büyük bir belirsizlik arz ediyor. Renzi, bu ihtimalin bir seçenek olmadığını resmen ifade etmiş olmasına rağmen Mattarella, Renzi’den yine de yeni bir hükümet kurmasını isteyebilir. Cumhurbaşkanı, Renzi’yi birkaç gün daha iktidarı bırakmamaya şimdiden ikna etmiş görünüyor. Bunun gerekçesi, hâlâ beklemede olan bütçe yasasını geçirmek. Avrupa Birliği’nin (AB) ilgili kurumları, bu süreci yakında takip ediyor olacak. Buna bir alternatif olarak, Mattarella, ya (AB liderlerinden olumlu karşılık görmesi muhtemel, Maliye Bakanı Pier Carlo Padoan gibi) ‘uzmanlar’ın, ya (Senato’nun mevcut başkanı Pietro Grasso gibi) kurumsal figürlerin veyahut daha geleneksel siyasetçilerin arasından bir isim bulmaya çalışacak.

Bu geçiş hükümetinin, muhtemelen, başta seçim kanunu olmak üzere yerine getirmesi gereken bir dizi özel görevi olacak. Önemli bir nokta, henüz belirlenmemiş olmakla birlikte, bu geçiş hükümetinin ne süreyle görev yapacağı. Ülkeyi yeni seçimlere götürmek için sadece birkaç haftalığına/aylığına mı iktidarda kalacak? Yoksa, meclisin süresinin kendi doğal seyri içinde dolacağı tarih olan 2018’e kadar yaklaşık 1,5 sene mi iktidarda bulunacak?

Yeni bir koalisyon ihtimali

Üçüncü senaryo, Mattarella’nın böyle bir geçiş hükümetine destek vermek için Parlamento içinden büyük bir koalisyon bulmaya çalışması. Böyle bir adım muhtemelen yeni hükümetin meşruiyetini daha güçlü kılacak, yeni başbakana da daha büyük oranda bir istikrar zemini ve yetki sağlayacak. Bu noktada güçlük arz eden bir husus, hangi partilerin böyle bir koalisyonun ortakları olacağı olur. Beş Yıldız Hareketi ve Kuzey Ligi muhtemelen böyle bir koalisyonun parçası olmak istemeyecektir. Bu durum ise Demokratik Parti’yle (şu anda zaten Renzi hükümetinin koalisyon ortakları olan) küçük merkez partileri ve (Silvio Belusconi’nin partisi) Forza İtalia arasında bir koalisyon anlamına gelecektir. Referandumdan önceki haftalarda, eski Başbakan Berlusconi, yeni siyasi senaryoya dair bir takım yeni düzenlemelerin tartışılması ve müzakere edilmesi sürecine katılmaya gerçekten de istekli olacağını ifade etmişti.

Referandumla ilgili diğer üç düşünce ise şöyle: Birincisi, İtalya referandumunun siyasi neticelerine dair. Anayasa reformunun reddedilmesinin Kuzey Ligi ve Beş Yıldız Hareketi’nin elini güçlendirmiş olduğuna kuşku yok. Özellikle Beppe Grillo’nun partisi [Beş Yıldız Hareketi], bir sonraki seçimleri artık daha yüksek bir iyimserlikle bekliyor ve seçimleri kazanmaya dair de gerçekçi bir şansı var.

Renzi’nin siyasi geleceği belirsiz

Burada sorulması gereken ilginç soru, Renzi’nin siyasi geleceğiyle ilgili. Renzi, referandum kampanyasını, kendisini İtalyan siyasi yelpazesinin geri kalanına karşı konumlandırarak şahsi bir mesele haline getirdi. Pek de uzlaşmacı bir tavır takınmadığı gibi bir müttefik de aramadı. Bu ise oldukça riskli ve muhtemelen gereksiz bir kumardı, zira kendi siyasi rakiplerini harekete geçirdi. İstifa meselesinin ötesinde, Renzi bir sonraki adımı olarak ne yapacağını henüz netleştirmedi (Kendi partisinin lideri olmayı sürdürecek mi? İstifa mı edecek? Siyaseti tamamen bırakacak mı?).

İstifasının, siyasi kimliğini daha da güçlendirmesi, öyle ki yaklaşık bir sene içinde yeniden seçim kazanma ihtimalini artırması dahi mümkün olabilir. Dışarıdan bakıldığında hükümetin referandum yenilgisi birçok uluslararası gazete tarafından, liberal düzene – yahut AB’ye diyelim – yeni bir darbe olarak okundu. İtalya’dan çıkan ‘hayır’ oyu, özellikle Avrupa’nın ortak para birimi olan avro için son derece tehlikeli bir gelişme olarak değerlendiriliyor. [Ancak] bu korkular büyük ölçüde abartılıyor. Ortak para birimine kuşkulu yaklaşanların (Eurosceptics) hissiyatı İtalya’da yakın bir geçmişte kabarmış olsa dahi avro bölgesinden çıkış güzergâhı hâlâ çok uzun ve dolambaçlı. İtalyan referandumu – gerek siyasi müesses nizama yahut Renzi’nin hükümetine karşı gösterilen tepkiler, gerek (gençler arasındaki) yüksek işsizlik oranı, gerekse de bizzat anayasa reformunun niteliksizliğine dair meşru endişeler olsun — büyük ölçüde iç meseleler üzerinden bir mücadeleye sahne oldu.

Reform yasasının çelişkileri

İkincisi, artık referandum kampanyası bittiğine göre muhtemelen (başarısız olmuş) anayasa reformunun makul ilkeler ve kafa karıştıran/karmaşık teknik uygulamaların bir karışımı olduğunu fark edeceğiz. Çok sayıda İtalyan çok uzun bir zamandır bu tarz değişiklikleri, muhtemel olmasa da otoriterleşmeye bir dönüşle özdeşleştirmeye alışık olmasına rağmen Senato’nun yetkilerini kısıtlamak – ve dolayısıyla Senato’nun güven oyu hakkını elinden almak – makul adımlardı. Karşılaştırmalı siyaset bize herhangi bir şey söylüyorsa, o da, demokrasinin farklı modellerinin var olduğu ve bir modelden diğerine geçişin otomatik bir şekilde demokrasinin temelden ihlal edilmesine yol açmadığıdır.

Ancak, Senato’nun bileşimi, ona verilen yetkiler de dahil olmak üzere (yetkileri kısıtlanmış bölgesel tabanlı bir Senato’da neden anayasal reform yapacak ve AB yasalarını uygulayacak bir yetki bırakılsın?) kafaları karıştıran bir yapıdaydı (Senatörler neden doğrudan seçilmiyor? Senato ne diye yarı-zamanlı yerel siyasetçilerle dolduruluyor?). Anayasa reformunun bütün bir felsefesi çelişkili görünüyordu. Senato’yu bölgesel ve yerel yöneticilerin gerçek bir meclisine dönüştürdü. Bununla beraber, Senato’ya ağırlıklı olarak istişari yetkiler verdi. Reformun amacı, aynı zamanda, alt-devlet kademelerindeki yetkileri alarak yeniden merkezde toplamaktı (mesela, turizm, kamu yönetimi, altyapılar).

Sorun yasaların kalitesi ve uygulamada

Her halükarda, Renzi’nin anayasa reformunun en büyük zaafı, vaat ettiği şeyleri yerine getirebilmek konusundaki güçsüzlüğündeydi. Renzi, yeni ve basitleştirilmiş anayasal yapının bir modernleşme süreci başlatacağını ve ülkenin çaresizce ihtiyaç duyduğu ekonomik, sosyal ve idari reformları en sonunda hayata geçireceğini iddia ediyordu. Kanunların geçmesi için sadece Temsilciler Meclisi’nin onayı gerekeceğinden normal bir yasama süreci çok daha pürüzsüz ve hızlı olurdu. Ancak, bazı gözlemcilerin de belirttiği gibi, İtalyan yasamasının mevcut sürat seviyesi mutlaka bir mesele teşkil etmiyor; İtalyan sistemi zaten her sene çok sayıda kanun üretiyor.

Aksine, önemli mesele, bu kanunların ne kalitede olduğu. Dolayısıyla İtalyan yasamasının ortaya koyduğu ürünlerin niteliksizliğinin, büyük ölçüde Senato’nun bu sürece eşit derecede katılımına bağlı olduğunu savunmak oldukça cesaretli bir ifade olurdu – çünkü bu iddiayı temellendirecek hemen hiçbir sağlam kanıt yok, dolayısıyla nihayetinde ihtimal dışı. Bütün bunlara ek olarak, böyle bir iddia, İtalyan yönetim sisteminin en çok bilinen başarısızlıklarından bir tanesini görmezden geliyor. O da kanunlar çıkarıldıktan sonra uygulama ve yürütmede yaşanan yetersizlikler.

İtalya’nın kronik sorunları

Bu da beni vurgulamak istediğim üçüncü ve son noktaya getiriyor. İtalyanlar Renzi’nin anayasa reformlarını onaylamış olsaydı bile bu onay, ülkenin mevcut problemlerini hiçbir alanda önemli derecede düzeltmiş olmayacaktı. Bankacılık sektörü yine aynı çetin sorunlarıyla yüz yüze olacaktı. İtalyan yargısı ve idaresi – ki bunlar İtalya’nın verimsiz sisteminin iki büyük sebebidir – hâlâ baştan sona yeniden yapılandırılmayı bekliyor. İtalyan ekonomisinin rekabet gücü, son 20 senede sürekli olarak düşüşte ve Renzi’nin ekonomik reformlarının arasındaki hiçbir unsur bu gidişi tersine çeviremez.

Mali baskı yüksek seviyede ve aynı zamanda (Renzi’ninki de dahil olmak üzere) İtalyan hükümetleri vergi kaçıranlara karşı bilinçli bir şekilde hoşgörülü bir yaklaşım sergileyegeldi. Bu açıdan bakıldığında, Renzi’nin anayasa kumarı biraz şaşırtıcı görünebilir. Ülkeyi gerçekten modernleştirmeye başlayabilecek bütün o reformlar bir kenarda dururken Renzi, en iyi ihtimalle minicik ve belirsiz kazanımlar ortaya koymuş olabilecek anayasal bir reformu onaylatmak uğruna bütün bir siyasi sermayesini riske atmayı tercih etti.

AA

Dec 07, 2016
blog comments powered by Disqus
Loading posts...