Yazilar

<< Terug naar home | Analiz Haber

Posted by Gazeteci
Jan 07, 2020

AB’nin ‘en başarılı’ diplomasi hamlesi ‘nükleer anlaşma’ hüsranla sonuçlandı

İran hükümetinin nükleer anlaşmadaki tüm taahhütleri askıya alacağını açıklamasının ardından Avrupa Birliği’nin (AB) “siyasi zafer” olarak gördüğü ve devamlılığını prestij meselesi haline getirdiği anlaşma fiilen tarihe karışmış görünüyor.

AB yetkililerinin hazırlıksız yakalandığı İran Devrim Muhafızları Ordusuna bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin ABD hava saldırısında öldürülmesi, Birliğin İran’la halihazırda pamuk ipliğine bağlı ilişkisini iyice zora soktu.

Artan gerginlik karşısında gelenekselleşmiş şekilde taraflara “itidal” çağrısı yapan ve “endişe” duyduğunu belirten AB, nükleer anlaşmaya bağlı olduğunu yinelese de Tahran hükümetinden gelen hamle, Birliği köşeye sıkıştırdı.

AB’nin hem ekonomik kazanım hem de prestij sağlayan anlaşmayı ayakta tutma çabaları sonuç vermezken, mevcut gelişmeler de anlaşmanın kurtarılmasının zor olduğunu gösteriyor.

AB kendini anlaşmanın mimarı olarak görüyor

İran nükleer anlaşmasının 2015’te imzalanmasına giden süreçte kilit rol oynayan AB, anlaşmayı önemli bir diplomatik zafer ve prestij meselesi olarak görüyor.

İran ile P5+1 olarak anılan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 5 daimi üyesi (ABD, İngiltere, Çin, Fransa ve Rusya) ve Almanya arasında 14 Temmuz 2015’te Viyana’da imzalanan nükleer anlaşma Kapsamlı Ortak Eylem Planı (JCPOA) olarak da anılıyor.

Süreçte AB kanadında 2009’da AB Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi olan Catherine Ashton ön plana çıkıyor.

Bir yandan İran’ı kaybetmek istemeyen AB diğer yandan Trump yönetiminin özellikle otomotiv alanında olası vergilerinden endişe duyuyor.

İran ile P5+1 müzakerelerini 2014 sonuna kadar yürüten Ashton’ın “kararlı ve istikrarlı” müzakere kabiliyetiyle anlaşmaya giden süreçte ana aktörlerden biri haline geldiği değerlendiriliyor. Öyle ki bazı uzmanların anlaşmanın “Ashton Anlaşması” olarak adlandırılması gerektiğini öne sürdüğü biliniyor.

Ashton’un ardından 2014-2019 yıllarında Yüksek Temsilci görevini üstlenen Federica Mogherini’nin de aynı kararlılıkla İran anlaşması için çaba sarf ettiği belirtiliyor.

AB, Ashton ve Mogherini’nin yanı sıra birçok birlik bürokratının yoğun çabasıyla şekillenen ve kendini mimarı olarak gördüğü anlaşmayı bu nedenle sahipleniyor.

Öte yandan İran nükleer anlaşması AB ülkeleri için önemli ekonomik kazanım da sağlıyor. AB’nin anlaşma imzalandıktan sonra İran’la 2016-2017 dönemi ithalatında yıllık bazda yüzde 31,5 büyüme, ihracatında da yüzde 83,9 artış göstermesi, üye ülkeler için ekonomik çıkarların da önem teşkil ettiğini gösteriyor.

AB henüz ortak politika belirleyemedi

İran nükleer anlaşması AB için büyük önem taşısa da Süleymani’nin öldürülmesinin ardından yaşanan gelişmeler ve Tahran yönetiminin taahhütlerini yerine getirmeyeceğine ilişkin açıklamaları karşısında üye ülkelerin henüz ortak bir sesle hareket edemediği görülüyor.

Gelişmelerin ardından ilk olarak görevi geçen ay devralan AB Konseyi Başkanı Charles Michel, kendi adına yaptığı açıklamada bölgede gerginliğin azaltılması çağrısında bulundu.

Bunun ardından, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borell, yoğun diplomasi trafiği yürüttüğünü duyurdu.

İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’le telefon görüşmesi yapan Borell artan gerginlikten dolayı endişesini dile getirdi ve “koordinatör” rolü yürüttüğü nükleer anlaşmanın önemine değinerek, Zarif’i Brüksel’e davet etti.

Borell, İran hükümetinin açıklamasını “derin üzüntüyle” karşıladığını belirterek, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansının (UAEA) teyidini beklediklerini açıkladı.

İran nükleer anlaşmasına taraf ülkeler Almanya, Fransa ve İngiltere ortak açıklama yaparak İran’ı şiddet içeren eylemlerden veya onları desteklemekten kaçınmaya çağırırken, nükleer anlaşmaya uygun olmayan her türlü tedbiri de geri çevirmesi talebinde bulundu.

AB ülkelerinin dışişleri bakanları da 10 Ocak’ta Brüksel’de olağanüstü toplanacaklarını açıkladı.

Ancak gerginliğin giderek artmasına ve İran’ın nükleer anlaşmaya ilişkin açıklamalarına rağmen, 28 birlik üyesinden ortak politika belirleyen mesaj henüz gelmedi.

Ticari mekanizma sonuç vermedi

ABD’nin İran nükleer anlaşmasından çekilmesini eleştiren ve sürekli olarak anlaşmaya bağlılığını yineleyen AB ülkeleri, büyük hevesle İran ile ticarete devam edebilmek için özel bir mekanizma kurduğunu duyurmuştu.

İran ile “ticari faaliyetlere özel araç desteği” anlamına gelen ve İngiltere, Fransa ve Almanya’nın öncülüğünde kurulan INSTEX, özellikle büyük uluslararası firmaların ABD yaptırımları korkusundan dolayı beklenen başarıyı sağlayamadı.

AB, İran ile ABD arasında kaldı

ABD’nin İran nükleer anlaşmasından çekilmesi ve ülkeye tekrar yaptırım uygulamaya başlamasının ardından Batı kanadında AB, nükleer anlaşmaya tek başına sahip çıkmak zorunda kaldı.

Bir yandan İran’ın bölgesel faaliyetlerinden rahatsızlık duyan ve bunu ifade eden AB, nükleer anlaşmayı bu gelişmelerden bağımsız tutmak için yoğun çaba sarf etti.

Öte yandan AB, özellikle Donald Trump’ın ABD Başkanlığını devralmasının ardından transatlantik ilişkilerde birçok konuda artan gerginlikle baş etmek zorunda kaldı.

İran’ın yanı sıra AB ve ABD, İsrail-Filistin sorunu, enerji projeleri, ticaret ve gümrük vergileri gibi birçok konuda farklı görüşlere sahip.

İran Devrim Muhafızları Ordusuna bağlı Kudüs Gücü Komutanı Süleymani’nin öldürülmesine karşı açık bir tutum sergilemeyen ve “bölgede gerginliğin azaltılması” çağrısıyla yetinen AB’nin ne İran’ı ne de ABD’yi kızdırmak istemediği değerlendiriliyor.

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun Avrupa’dan daha fazla destek beklediğini açıklamasının Brüksel kulislerinde tedirginlik yarattığı değerlendiriliyor.

Bir yandan İran’ı kaybetmek istemeyen AB diğer yandan Trump yönetiminin özellikle otomotiv alanında olası vergilerinden endişe duyuyor.

AB’nin “göz bebeği” başarısız oldu

Yakın tarihinde çok da fazla siyasi başarıya imza atamayan AB için nükleer anlaşma önemli bir “diplomatik zafer” teşkil ediyor.

AB’nin İran nükleer anlaşmasına bağlılığı sadece bölgesel istikrar ya da bölgeyi nükleerden arındırma kaygısı taşımadığı görülse de Orta Doğu’da yeni bir gerginlik Birliğin çok korktuğu “göç” senaryosunu da tetikliyor.

Birliğin yeni liderleri AB Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen, AB Konseyi Başkanı Charles Michel ve Yüksek Temsilci Borell her ne kadar AB’yi “küresel aktör” haline getirmeyi hedeflediklerini söylese de Birliğin hem İran özelinde hem de Orta Doğu genelinde “endişe duymak” ve “kınamaktan” ileri gidemediği görülüyor.

 

AA

Jan 07, 2020
blog comments powered by Disqus
Loading posts...