Posted by Gazeteci
Apr 01, 2020
Afrika’yı bekleyen büyük tehlike!
Küresel bir felakete dönüşen Kovid-19 salgını, sağlık altyapısı yeterli olmayan Afrika ülkeleri açısından da büyük bir tehlike teşkil ediyor. Kıtada ilk Cezayir’de görülen salgın kısa sürede neredeyse Afrika’nın tamamına yayılmış durumda.
İlk olarak Çin’de ortaya çıkan ve hızla dünya geneline yayılan Küresel bir felakete dönüşen Kovid-19 salgını, sağlık altyapısı yeterli olmayan Afrika ülkeleri açısından da büyük bir tehlike teşkil ediyor. Kıtada ilk Cezayir’de görülen salgın kısa sürede neredeyse Afrika’nın tamamına yayılmış durumda.(Kovid-19) salgını, sağlık sistemi ve altyapısı yeterli olmayan Afrika ülkeleri açısından da bireysel ve toplumsal sağlığa yönelik büyük bir tehlike teşkil ediyor. Kıta ülkeleri arasında ilk olarak Cezayir’de görülen salgın kısa sürede neredeyse Afrika’nın tamamına yayıldı. Şeffaf bilgi paylaşımının sınırlı olmasından ve birtakım politika araçlarının eksikliğinden dolayı salgının kıtada ne derece etkili olduğunu tespit etmek de oldukça zor. Salgının Afrika’da kazanacağı boyutlar şu aşamada öngörülemese de şimdiden jeopolitik düzlemde bazı etkilerinin görülmeye başladığı ifade edilebilir.
Koronavirüs salgını, yerel ve bölgesel düzeydeki sorunların hızla küresel boyutlar kazanabildiğini, buna mukabil sorunların çözümüne yönelik işbirliği mekanizmalarının ise bütünüyle yetersiz olduğunu açıkça ortaya çıkardı. Dünyanın belli bir coğrafyasında aşırı enerji tüketimi, başka bölgelerde doğal felaketlere sebep olabiliyor. Afrika’da yaşanan herhangi bir hastalığa yeterli ihtimam gösterilmezken, ABD’de korkulu bir salgın olabiliyor. Kendisine zarar vermemesi için desteklenen bir terör hareketi gün geliyor onu destekleyeni de vurabiliyor. Farklı kimlik, din veya düşünceye sahip kişiler ezilip dışlandığında bu durum küresel barışı tehdit eder bir mahiyet kazanabiliyor. Bu bağlamda insanlığın birlikte/ortak hareket etmesiyle bu tür sorunların aşılabileceğini öngören küresel yönetişim modeli bir türlü geliştirilemedi. Bu alandaki zafiyet nedeniyle koronavirüs salgınında ülkeler kendi başlarına kalıyor, birlikler sorgular hale geliyor, ülkeler aralarındaki sınırları belirginleştiriyor, her krizin liderlik rolünü sahiplenenlerin konumları revize sürecine giriyor. Örneğin ABD salgına karşı etkin bir mücadele vermekte yetersiz kalırken, Çin pandemiyi kontrol altına aldığını iddia ederek Avrupa’dan Afrika’ya ve hatta ABD’ye Ali Baba şirketinin kurucusu Jack Ma yoluyla sağlık ekipmanları yardımı tekliflerinde bulunarak dikkatleri başka bir tarafa çekiyor, kendisine küresel yeni nüfuz alanları oluşturuyor.
Uluslararası sistemin öncü politika yapıcılarının karşılaştığı bu pandemiyle mücadelede yaşadıkları zorluklar, işbirliğini gerektiren küresel yönetişimin önündeki siyasi, ekonomik ve sosyal jeopolitik engelleri günden güne belirgin hale getiriyor. Dolayısıyla bu engeller önümüzdeki aylarda güvenlik açıklarını doğuracak ve küresel yönetişimsizlik derinden hissedilir bir hale bürünecek.
Kovid-19 salgınının Afrika’ya etkisi
Afrika’daki vaka sayısı henüz az olsa da burada da ciddi bir tehdit söz konusu. Özellikle dış dünyayla bağlantısı olan devlet yetkilileri, bürokratlar, iş, sanat ve spor çevrelerinden kişilerin yaptırdıkları testlerin pozitif çıkmasıyla pandemi Afrika’da da görülmeye başladı. Cezayir’de enfekte olan bir kişinin tespit edilmesiyle kıtadaki ilk vaka kayıtlara girdi. Ardından salgın, Kenya ve sırasıyla Mısır, Güney Afrika ve Fas başta olmak üzere diğer ülkeleri de hızla etkisi altına almaya başladı. Örneğin kıtadaki toplam vaka 17 Mart’ta 450 iken, bu rakamın halihazırda 5 bin 431’e yükseldiği belirtiliyor. Dolayısıyla bu virüsün henüz görülmediği ifade edilen 8 ülke olsa da ülkelerde sınırların geçirgenliği düşünüldüğünde ilerleyen günlerde bu rakamların yükseleceğine kesin gözüyle bakılıyor.
54 Afrika ülkesinden 33’ü en az gelişmişler arasında. Ayrıca Rand Corporation adlı düşünce kuruluşunun 2016’da yayımladığı dünyadaki bulaşıcı salgınlara karşı en kırılgan ülkeler konulu raporunda 25 ülkeden 22’sinin bu kıtada olduğu belirtiliyor.
Dolayısıyla Afrika’da neredeyse bütün ülkeler temel hijyen ihtiyaçlarından sağlık altyapısına kadar pek çok alanda elverişsiz bir konumda. Bu noktada önemli olan ve endişe verici diğer faktörler ise büyük şehirlerde elverişsiz şartlarda yaşayan insanların yanı sıra Sahraaltı Afrika ülkelerinde yerlerinden edilmiş, başka ülkelere göç etmek zorunda bırakılmış ve kamplarda steril olmayan ortamlarda yaşayan insan topluluklarının bulunması. Söz konusu kamplarda yaşam mücadelesi verilen bu bölgelere virüsün yayılması durumunda hem ev sahibi ülkelerin hem de uluslararası toplumun yapabilecekleri şeyler oldukça kısıtlı ve sert önlemler alınmasını gerektirebilir.
Fakat tüm bu endişe verici durumlara rağmen Asya, Avrupa ve Amerika kıtasındaki ülkeleri kaspı kavuran salgına karşı Afrika’nın bazı avantajlarının olduğu söylenebilir. Bunlardan ilki, Afrika kıtasının yakın geçmişte Ebola, AIDS, Sıtma ve Lassa ateşi gibi virüslerle ilgili deneyimleri. Edinilen tecrübeler salgınlarla başa çıkmada önemli bir altyapı desteği sağlıyor fakat kıtanın büyük bölümünde görülen yetersiz sağlık altyapısı ve temiz suya erişim problemleri endişeleri artıran konular. Öte yandan Kovid-19’un dünyada en geç yayıldığı bölgenin Afrika ülkeleri olması da salgınla mücadelede bir avantaj olarak değerlendirilebilir. Nitekim bu suretle salgının yayılma hızı ve etki düzeyi erken tanımış oldu ve uluslararası uçuşların askıya alınması, geniş çaplı dezenfektasyon çalışmaları, eğitime ara verilmesi, sınırlı sokağa çıkma uygulamaları ve karantina gibi önlemler nispeten erken bir zamanda hayata geçirildi. Ancak Afrika ülkelerinde salgınla mücadeleyi sekteye uğratacak kronik sorunların aşılabilmesi için uluslararası toplumun acilen harekete geçmesi gerekiyor. Küresel salgınla mücadele mikro düzeyden makro düzeye geçmeli; yani küresel olmalıdır.
Küresel salgının Afrika özelinde jeopolitik sonuçları
Uluslararası ekonomi ve siyaset üzerindeki yıkıcı sonuçları şimdiden görülmeye başlayan salgının bu alanlarda Afrika ülkelerine yansıyan en olumsuz etkisi, petrol fiyatlarının son yirmi yılın en düşük seviyesine gerilemesiyle ortaya çıkıyor. Özellikle kısa vadede Afrika’da bu krizi derinden hissedecek ve gelirleri petrole bağımlı olan Cezayir, Libya, Nijerya, Angola, Kongo, Gabon ve Ekvator Ginesi gibi petrol ihracatçısı ülkeler var. Rusya ile Suudi Arabistan’ın üretim kısıntısı konusunda anlaşamama ve bunun sonucunda Riyad’ın üretimi büyük ölçüde artırmasının soncu olarak petrol fiyatlarının hızla gerilemesine ilave olarak salgının ortaya çıktığı Çin’de petrol talebinin azalması, bu ülkeyle bağlantılı petrol ihracatçısı Afrika ülkelerini de başlıca gelir kaynaklarından mahrum bırakıyor.
Petrol fiyatlarının bu seviyelerde kalması, hem petrol ihracatından elde edilen gelirlere bağımlı üreticiler hem de maliyetleri altından kalkılamayacak seviyelere çıkan ABD’deki kaya gazı üreticileri dikkate alındığında sürdürülebilir bir durum değil ancak salgının etkilerinin azalması halinde bile gerçekleşecek talep artışının petrol fiyatlarını çok fazla yükseltmeyeceği açık. Dolayısıyla toplam ihracat miktarında petrolün payının ortalama yüzde 80’in üzerinde olduğu Afrika ülkelerini ekonomik açıdan zorlu ve belirsiz bir dönemin beklediği öngörülebilir.
Küresel salgının Afrika ekonomisine orta vadede vereceği hasar, sağlık alanındaki etkilerinden çok daha ağır olabilir. Mevcut durumda borsalarda, emtia fiyatlarında, ulusal paraların değerinde ve faiz oranlarındaki olumsuz seyirlerin yanı sıra uluslararası dolaşımın engellenmesi/kısılması küresel ekonomik krizi tetikleyen başlıca faktörler. Nitekim Batılı hükümetler salgından etkilenen sektörlere yönelik geniş çaplı yardım programlarıyla bu krizi bir şekilde atlatmaya çalışacak fakat aynı kaynaklara sahip olmayan Afrika ülkeleri için bu çapta önlem paketlerinin devreye alıkabilmesi mümkün değil. Yine de özellikle tarım sektörünün geliştiği bazı Afrika ülkelerinin krizi nispeten daha az hasatla atlatması muhtemel.
Salgının Afrika’da yol açabileceği olumsuz gelişmeler çerçevesinde, şiddet sarmalındaki “başarısız devlet” (failed state) örneklerinin “test edilme” ihtimalidir.
Nitekim Libya veya Mali örneklerinde görüldüğü gibi, yoksulluk ve kıtlık kıskacında olan, kimliklerin ve sınırların sert bir şekilde ayrıştığı, sosyal birlikteliğin olmadığı ve hükümet otorisinde zafiyet görülen, buna mukabil zengin hidrokarbon ve maden kaynaklarına sahip olmaları nedeniyle paylaşım savaşlarının başgösterdiği, bu yönüyle bölgesel/küresel güçlerin müdahalesine de açık ülkelerin sayısı artabilir.
Sonuç olarak küresel salgın elbette bitecek ve uluslararası sistem dengesini bulacak. Fakat hasarların çoğu kalıcı olacak. Özellikle Afrika ülkeleri için bu durum rahat ifade edilebilir. Yerel, bölgesel ve küresel ölçekte ekonomilerin ağır darbe aldığı bu kriz dönemi son aşamada fırsatlar da sunacak ancak bu fırsatları değerlendirmek sermayeye erişimi gerekli kılıyor. Afrika ülkelerinin büyük bölümünde sermayenin ancak dış kaynaklarla sağlanabildiği dikkate alındığında durumun hiç de iç açıcı olmadığı görülebilir. Bu çerçevede Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası ve diğer uluslararası kuruluşların bu süreçte kıta için alacakları inisiyatifler hayati önem taşıyor.
[Afrika Koordinasyon ve Eğitim Merkezi (AKEM) koordinatör yardımcısı olan Kaan Devecioğlu politik ekonomi ve Sudan özelinde Afrika konularında yoğunlaşan çalışmalarını Afrika Araştırmacıları Derneği’nde (AFAM) sürdürmektedir]