Yazilar

<< Terug naar home | Analiz Haber

Posted by Gazeteci
May 30, 2014

DİCLE ÜNİVERSİTESİNDE PYO’YA İL SORUŞTURMA MI? | Prof. Dr. Ahmed Akgunduz

AKL-I SELİM SAHİPLERİ VE HÜKÜMETİN DİKKATİNE! DİCLE ÜNİVERSİTESİNDE PYO’YA İL SORUŞTURMA MI?

Maalesef Türkiye’de Haziran 2013’den beri tam bir fitne kazanı kaynamaktadır. KURT DUMANLI HAVAYI SEVER kaidesince, bunu fırsat bilen bazı ırkçılar, iktidarı desteklemek uğruna yalan haber yapmaktan kaçınmayan bazı yayın organları, ellerine aldıkları “paralelci” mührünü her gelenin alnına yapıştırmakta ve Türkiye’yi daha da çıkmaz sokaklara doğru götürmek istemektedirler. Bazı hususlara dikkat çekmek vatan, millet ve din borcumdur.

1. En büyük hedefleri, Risale-i Nur talebelerini de aynı damga ile damgalayıp görevlerinden etmek ve hükümete karşı olan cepheyi genişletmektir. Mütedeyyin iktidar için en tehlikeli olan da budur. Bunun örneği çok, ama en güzeli Dicle Üniversitesidir.

DİCLE ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ VE YARDIMCILARINI KİM YIPRATMAYA ÇALIŞMAKTADIR?

BİRİNCİSİ, benim de tanıdığım bazı menfi milliyetçiler ve küfürbazlar. Gazeteler bir meslekten atılan öğretim üyesinin iddialarıyla doludur. Ancak yaptığım araştırma neticesi dehşet vericidir. Bu zat amirlerine sin kaflı küfürleri tekrar tekrar yapmakla meşhur birisidir. (Eski BDP milletvekili adayı).

İKİNCİSİ; Bir AK Parti milletvekilidir ki, kendi yakın akrabasını Rektör Hanıma göndererek “SEÇİM ÇOK PAHALIYA MAL OLDU; REKTÖR HANIM BİZE BİR İHALE VERSİN” dediği nakledilen ve menfaati reddedilince aleyhe geçen bir zat olduğu söylenmektedir.

ÜÇÜNCÜSÜ; Şu anda iktidar partisinin en üst yönetiminde olan bir Prof’dur ki, bu makama gelmeden iki ay önce, Diyarbakır’a gelen AB heyetine, bizzat Üniversitede “BARIŞ SÜRECİ BİR ALDATMACADIR; TAYYİB BEY TAKİYYECİDİR; SİYASİ MÜNAFIKTIR” gibi çok ağır sözler söylediği, canlı şahitler tarafından bana aktarılmıştır.

2. Bu ve benzeri olaylar çoğalmaktadır ve hedef Cumhurbaşkanlığı seçimi ile 2015’de memleketin istikrarını bozmaktır. Benim bütün yetkililerden istirhamım şu hakikatleri dinlemeleridir.

“Hiçbir müfsid ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür. Evet kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mehenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hattâ benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyle ise her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz.” Münazarat ( 14 )

3. Bir son nokta da elbetteki devlet ve hükümet, ihtilal teşebbüsünde bulunanlara, memleketi dış mihraklara şikayet edenlere ve hükümeti yıpratmak için gayret gösterenlere karşı, adli ve idari tedbirleri alacaktır. Aksi takdirde Türkiye, Mısır’a döner. Ancak bu meselede de sapla saman birbirine karıştırılmamalıdır. Paralel tabiri kullanılarak hücüm edilen insanlar arasında binlerce veliyyullah ve iman kahramanları var. İçindeki bazı müfsidler yüzünde toptan hücum asla doğru olmayacaktır. Yarayı derinleştirmek değil, tedaviye çalışmak akl-ı selimin zaruri sonucudur. Geliniz çareyi beraber dinleyelim:

“İçimizden birtakım beyinsizlerin işlediği (günah) yüzünden hepimizi helâk edecek misin? Bu iş, senin imtihanından başka bir şey değildir. Onunla dilediğini saptırırsın, dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bizim sahibimizsin, bizi bağışla ve bize acı! Sen bağışlayanların en iyisisin!” A’raf Suresi, Ayet 155.

“Ey mü’mine kin ve adavet besleyen insafsız adam! Nasılki sen bir gemide veya bir hanede bulunsan, seninle beraber dokuz masum ile bir câni var. O gemiyi gark ve o haneyi ihrak etmeye çalışan bir adamın, ne derece zulmettiğini bilirsin. Ve zalimliğini, semavata işittirecek derecede bağıracaksın. Hattâ bir tek masum, dokuz câni olsa; yine o gemi hiç bir kanun-u adaletle batırılmaz.

Aynen öyle de: Sen, bir hane-i Rabbaniye ve bir sefine-i İlahiye olan bir mü’minin vücudunda iman ve İslâmiyet ve komşuluk gibi dokuz değil, belki yirmi sıfât-ı masume varken; sana muzır olan ve hoşuna gitmeyen bir câni sıfatı yüzünden ona kin ve adavet bağlamakla, o hane-i maneviye-i vücudun manen gark ve ihrakına, tahrib ve batmasına teşebbüs veya arzu etmen, onun gibi şeni’ ve gaddar bir zulümdür.” Mektubat ( 263 )

“Adalet-i mahzayı ifade eden وَلاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرَى sırrına göre; bir mü’minde bulunan câni bir sıfat yüzünden sair masum sıfatlarını mahkûm etmek hükmünde olan adavet ve kin bağlamak, ne derece hadsiz bir zulüm olduğunu ve bahusus bir mü’minin fena bir sıfatından darılıp küsüp, o mü’minin akrabasına adavetini teşmil etmek, اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَظَلُومٌ sîga-i mübalağa ile gayet azîm bir zulüm ettiğini, hakikat ve şeriat ve hikmet-i İslâmiye sana ihtar ettiği halde; nasıl kendini haklı bulursun, “Benim hakkım var” dersin?”
Mektubat ( 264 )

Prof. Dr. Ahmed Akgunduz

May 30, 2014
blog comments powered by Disqus
Loading posts...