Yazilar

<< Terug naar home | Analiz Haber

Posted by Gazeteci
Nov 19, 2015

Analiz | Avrupa’nın İslamofobi sınavı

Paris’teki terör saldırılarının ardından Avrupa’da yeni bir İslamofobi dalgasının yükselmesinden endişe ediliyor
– Fransa İslamofobi ile Mücadele Derneği Sözcüsü Loutaoui: “Bu savaş herkese karşı açıldı. Müslümanlar da herkes kadar bu vahşetin mağdurudur” “Bize ‘sesinizi çıkarmıyorsunuz’ diyenler, konuştuğumuzda bizi görmezden geliyor ya da duymak istediklerini söyleyecek başkalarını buluyor”
– Spinwatch Araştırmacısı Marusek: “Bugün Müslümanlar, eşitsiz ve adaletsiz bir dünya sistemini ayakta tutabilmek için özellikle hedef alınıyor”

Paris’teki terör saldırılarının ardından, milyonlarca Müslümana ev sahipliği yapan Avrupa, İslamofobi sınavı veriyor.

Fransız devriminin özgürlük, eşitlik, kardeşlik ilkelerini simgeleyen 3 rengiyle Fransız bayrağı, “yaralı” ülkeyle dayanışma gösterilerinde bütün kıtayı sararken, yeni ortamda bu ilkeler Avrupa Müslümanları için geçerli kalabilecek mi sorusu gündemde.

Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, Paris’te 129 kişinin öldürüldüğü, DAEŞ tarafından üstlenilen saldırının ardından parlamentoda yaptığı konuşmada, “Medeniyetler savaşına girmiyoruz çünkü bu katiller herhangi bir medeniyeti temsil etmiyor” dese de hükümetten gelen imam ve camilere yönelik demeçler, Fransa ve genel olarak Avrupa’daki Müslümanların geleceğine ilişkin soru işaretlerine yol açtı.

Başbakan Manuel Valls’ın “Fransa’nın bütün radikal imamları sınır dışı etmesi gerektiği”, İçişleri Bakanı Bernard Cazeneuve’ün de “nefret yayan camileri” kapatacaklarını ilişkin açıklamaları, Paris saldırılarının ardından güvenlik odaklı politikaların belirleyici olacağı yeni sürecin, Müslümanlar açısından zorlu bir döneme yol açacağının işaretlerini verdi.

“Müslümanlar bu savaşın tam ortasında”

Fransa İslamofobi ile Mücadele Derneği (CCIF) Sözcüsü Yasser Loutaoui, “radikal imamlar” ve camileri hedef alan söylemin muhtemel olumsuz sonuçlarına dikkati çekerek, “Camiler kapanmaya başlarsa bazı gruplar yeraltına iner ve kontrolü imkansız bir hal ortaya çıkar” dedi. Loutaoui, “Tunus da aynı gerekçeyle camileri kapattı ve dünyaya en çok yabancı terörist ihraç eden ülke haline geldi” uyarısında bulundu.

Nitekim resmi veriler de imamların sınır dışı edilmesinin, terörle mücadelede belirgin bir etkisi olmadığını teyit eder nitelikte. Bu yıl 2 büyük terör saldırısına sahne olan Fransa, İçişleri Bakanlığının verilerine göre 2012’den bu yana 40 imamı sınır dışı etti. Ancak uzmanlar, Fransa’da teröre bulaşanların camilerde, imamlardan öğrendikleriyle değil, adi suçlardan girdikleri hapishanelerde ve Suriye gibi savaş alanlarında yetiştiği tespitini yapıyor.

İslamofobi

“Bu savaş herkese karşı açıldı”

Son saldırıların Charlie Hebdo saldırılarından farklı olduğuna dikkati çeken Loutaoui, “Toplumun her kesimi hedef alındı. Hayatın kaybedenler arasında 19 farklı milletten insan var. Bu savaş herkese karşı açıldı. Müslümanlar da herkes kadar bu vahşetin mağdurudur”  dedi.

Müslümanların Paris’teki terör saldırılarına yeterince tepki göstermediği şeklindeki iddiaların da gerçeği yansıtmadığını vurgulayan Loutaoui, “Bize ‘sesinizi çıkarmıyorsunuz’ diyenler, konuştuğumuzda bizi görmezden geliyor ya da duymak istediklerini söyleyecek başkalarını buluyor” diye konuştu.

Paris saldırılarının Fransa’da yaşayan Müslümanları etkilemesinin kaçınılmaz olduğunu belirten Loutaoui, “Müslümanlar bu savaşın tam ortasında. Bu saldırıları düzenleyenlerle, saldırılar üzerinden Müslümanlara savaş açanlar birbirine öyle benziyor ki. Her ikisi de Müslümanlara ‘Siz Fransa’ya ait değilsiniz, gidin’ diyor” görüşünü dile getirdi.

“Sömürgeci geçmişin hesabı verilmedi”

Londra merkezli araştırma kuruluşu Spinwatch’dan Dr. Sarah Marusek de Paris saldırılarından sonra “Fransızlık”ı kimin tanımlamaya yetkili sayılacağı sorununa işaret ederek, “Pek çoğu tam da Fransız sömürgeciliği yüzünden Fransa’da yaşayan Fransız Müslümanların kaçının bu  kimliğe katkı yapmasına izin verilecek?” diye sordu.

Batılı kimliğin kendisini aydınlanma çağının başarılarıyla tanımladığını, sömürgeci ve emperyalist geçmişinin hesabını vermekten ise kaçındığını anlatan Marusek, “Sömürgeci ve emperyalist güçler Batı-dışı halkları ve ülkeleri köleleştirdi, boyun eğdirdi, işkence etti, yağmaladı ama yine de Batılı kimliğini sadece ekonomik, siyasi, bilimsel vs. başarıların sonucu gibi yorumluyor” ifadelerini kullandı.

“DAEŞ’i Müslümanlar seçmedi”

“Bugün Müslümanlar, eşitsiz ve adaletsiz bir dünya sistemini ayakta tutabilmek için özellikle hedef alınıyor” diyen Marusek, DAEŞ’in terör saldırılarının ardından Müslümanların özür dileme psikolojisine girmesinin de, onlardan bunun beklenmesinin de yanlış olduğunu dile getirdi.

Marusek, DAEŞ’in Müslümanlar adına konuştuğunu varsaymanın Müslümanların siyasi özne olma özelliğini ellerinden almak anlamına geldiğini belirterek, “Müslümanlar hiçbir zaman DAEŞ’ten kendileri adına konuşmasını veya eylem yapmasını istemiş değil” dedi.

Marusek, “Müslümanları, sadece dinlerinden ötürü DAEŞ’in potansiyel destekçileri olarak bir kutba itmek, eşitsizliği ve adaletsizliği üreten iktidarın bir başka suistimali” diye konuştu.

Amerikalı bir akademisyen olarak Ortadoğu’da saha çalışmaları yaparken kendisini sık sık muhatap olduğu topluluklardan ABD hükümeti namına özür dilerken bulduğunu anlatan Marusek, muhataplarının ise kendisinden özür beklemediğini gördüğünü söyledi.

Marusek, “Amerika insanları kolektif olarak cezalandırıyor, Amerikalılar da liderlerini kendilerinin seçebildikleri varsayılan bir demokraside yaşıyor olmasına karşın mağdurlar benden özür beklemiyor. Ben seçtiğim hükümetin yaptıklarından bile sorumlu tutulmazken, seçilmemiş suçlular niye başka herhangi birini temsil ediyor olsun?” görüşünü ifade etti.

“Müslümanlar dar Avrupalı perspektife sıkışmamalı”

Salzburg Üniversitesi Sosyoloji ve Siyaset Bilim Bölümü öğretim üyesi Dr. Farid Hafez de birçok Avrupa ülkesinin Müslümanların vatandaşlık haklarını sınırlayan yasal düzenlemelere gittiğini belirterek, “İslamofobi bireylerin ön yargılarını aşıyor, kurumsallaşan yapısal ırkçılığa dönüşüyor” dedi.

Hafez, Müslümanların Paris saldırılarını vatandaş olarak kınamasının önemli olduğunu ancak dünya çapında yaşanan büyük haksızlıkları da tartışabilmeleri gerektiğini vurguladı.

Hafez, “Müslümanlar dar Avrupalı perspektife sıkışmamalılar. Sadece Paris’le değil, Lübnan, Afganistan ve benzerleriyle de dayanışma gösterilmesi gerektiğini tartışmaya açmalılar. Buralarda insanlar hemen her gün terörün kurbanı oluyorlar” dedi.

İslamofobi3

“11 Eylül saldırıları İslamofobi dalgasını tetikledi”

“İslamofobi” kavram olarak ilk defa 1997 yılında İngiltere merkezli düşünce kuruluşu Runnymede Trust’ın yayımladığı bir raporda yer aldı ancak 11 Eylül 2001’de ABD’nin New York kentindeki Dünya Ticaret Merkezi binalarına ve ABD Savunma Bakanlığı Pentagon’un Washington’daki binasına uçaklarla yapılan saldırıların ardından hissedilir şekilde gündelik hayata girdi.

Saldırıların faili olarak Usame Bin Ladin’in liderliğini yaptığı El Kaide örgütü gösterildi. Daha önce dünyanın başka yerlerinde Amerikan hedeflerine yaptığı saldırılarla da gündeme gelen El Kaide’nin, yaklaşık 3 bin kişinin ölümüne yol açan 11 Eylül saldırılarının ardından “İslam ve Müslümanlar”, dünya medyasının ve siyasetinin 1 numaralı maddesi haline geldi.

ABD ve Avrupa’da yaşayan Müslümanlara ve camilere karşı bazısı ölümle sonuçlanan saldırılar artarken, ABD hükümeti önce Afganistan’a, ardından İran’a askeri müdahalede bulundu. Dönemin ABD Başkanı George W. Bush’un bu müdahaleleri “Haçlı seferi” diye nitelendirmesi de sonraki yıllarda İslam üzerinden devam edecek tartışmayı körükleyen etkenlerden biri oldu.

İslamofobi milyonlarca Müslümanın irili ufaklı azınlıklar halinde yaşadığı Avrupa’da kendisini saldırıların yanı sıra kıyafet kısıtlamaları, cami yapımına getirilen sınırlamalar ve aşırı sağcı partilerin söylemlerinde gösterdi.

Başta Londra (7 Temmuz 2007), Madrid (11 Mart 2004) ve Paris (7 Ocak 2015) olmak üzere bazı Avrupa ülkelerinde meydana gelen terör eylemleri, bu ülkelerdeki Müslümanlara yönelik saldırıları artırdığı gibi, hükümetlerin de dinleme, takip, fişleme, eğitim kurumlarına ve ibadethanelere kısıtlama getirme gibi düzenlemelere gitmesine yol açtı.

Son yıllarda Hollanda, Finlandiya, Fransa, İsveç, Avusturya, İngiltere ve İsviçre başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde İslam karşıtı söyleme sahip siyasi partiler oylarını artırdı.

Müslüman karşıtı hareket, 2009’da İsviçre’de camilere minare yapılmasının yasaklanması talebini referanduma götürdü ve yüzde 57,5 gibi bir oranla referandumdan zaferle çıktı.

“Çirkin gerçek için çirkin bir kelime”

“Müslümanlardan veya İslamdan duyulan korku ya da bunlara karşı beslenen nefret” diye tanımlanan İslamofobi, hayatın içinde dönüştüğü ayrımcılıkla Müslümanların azınlık olarak yaşadıkları ülkelerde ekonomik, sosyal ve siyasi olarak dışlanmasına, haklarının kısıtlanmasına, fiziksel saldırıya maruz kalmasına yol açan bir söylem.

İslamofobi terimini icat etmese de dolaşıma sokan Runnymede Trust’ın “İslamofobi: Hepimiz için bir meydan okuma” başlıklı raporunda “Çirkin bir terim. Raporumuzu okuyanlar nasıl karşılayacak emin değildik. Bununla birlikte aldığımız tepkiler İslamofobinin gerçek ve büyüyen bir tehdit olduğunu gösteriyor. Çirkin bir gerçeklik için çirkin bir kelime. Gün geçmiyor ki medyada İslamofobiyle ilgili olay yer almasın” deniliyordu.

Avrupa’da yükselen İslamofobi, 2014’te infaz videolarıyla gündeme giren DAEŞ’le ve Suriye’de savaşmaya giden Avrupalı Müslümanların sayısındaki artışla yeni bir ivme kazandı.

AA

Nov 19, 2015
blog comments powered by Disqus
Loading posts...