Yazilar

<< Terug naar home | Analiz Haber

Posted by Gazeteci
Jan 03, 2015

Devlet Babaya Mektup ​​​​​​​ | Burhanettin Carlak

Batı Avrupa`ya yarım asırı aşkın göç tarihimizde önemli dönemeçlerden geçiyoruz. Türkiye`deki hızlı sosyo ekonomik değişim Batı Avrupa`daki daralma mehanetin kıskacındaki bizleri farklı etkiliyor. Yeni Türkiye`nin biz hariçdeki Türkleri doğrudan ilgilendiren hayli kurum ve kuruluşu faaliyete geçti: Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), Yunus Emre Vakfı, Kamu Diplomasi Koordünatörlüğü, vb… bunlara ilaveten başta Diyanet işleri olmak üzere bir çok devlet kururumunun yurt dışı hizmetleri sürekli artmakta. Yurt dışındaki diyanet personeli Türkiye`deki kalbur üstü personelinden oluşmakta.

Elçilik ve dış temsilciliklerimizin hizmet anlayışı da Yeni Türkiye anlayışı ile değişti; daha önceki yıllar konsolosluk ve elçilikler yanlız elit bir kesimi muhatap alır, sözgelimi cumhuriyet resepsiyonlarına muhafazakar kuruluş temsilcileri davet almazdı. Temsilcilikler ayırd etmeksizin Türk vatandaşlarına şimdi çok daha yakın, her vesile ile bir araya geliyor. Konsolosluklar oluşturdukları yeni birimlerle vatandaşların eskiden sahip oldukları sahipsizlik hissini gidermeye çalışıyorlar. Sözgelimi oluşturulan hukuk müsavirliĝi üniteleri vatandaşa ücretsiz hizmet veriyor. Tüm bunlara ilaveten temsilcilikler Türk vatandaşlarınin yanı sıra soydaşların da meseleleri ile ilgileniyorlar.

Dış politikada kendi tarihi ile barışık, gönül ve kültür coğrafyasına karşı duyarlı ve etkin politika güden Türkiye`nin Batı Avrupa`daki vatandaşlarına gecikmeli bu artan ilgisi zaman zaman bulundukları ülkelerde kuşkuyla karşılanabiliyor. Önceki yıllardakı tutum ve alışkanların değişimi sancılı. Ezber bozmaları kolay olmuyor. Hatta çifte standartla deĝerlendirmeler sözkonusu. Alman kültürünü yurt dışında tanıtmayı misyon edinmiş Goethe Ensitüsü ile ayni parallelikte Türk dili ve kültürünü tanıtmak için kurulan Yunus Emre Ensitülerine Hollanda`da Türkiye`nin “uzun kolu” muamelesi görmesi çok düşündürücü. Türk elçiliĝindeki personel artışını dahi envanter yaparcasına takipe alan Hollanda belliki konuya bir “güvenlik algısı” ile bakıyor. Tıpkı İslam konusunun öncelikli olarak bir güvenlik konusu gibi algılanması da aynı paralellikte.

Türkiye eksikliklerine raĝmen demokratikleşiyor, “tek tip insan, tek tip düşünce ve tek tip kültür”anlayışından vazgeçerek ihmal edilen alt kültürleri, azınlık dinlerini aslı kültür ölcüşüne yakın bir deĝerlendirmeye giderken, Batı coĝulcu, çok kültürlü anlayışlardan adeta uzaklaşıyor.

Mehanetin kıskaçındaki biz Türklerin konumu zaman zaman “Turkiye ve İslam algışı ile eşdeĝer. Bilinç altımızda zengin “devlet baba”nın güclenmesinin bizim Avrupa`da itibarımızın artışına neden olduĝunu düşünüyoruz. Devlet-i Ebed-müddet geleneĝimiz de bu işin tuzu biberi. Devletin, milletten yani insandan üstün tutulduĝu, öncelik sırasının geç de olsa deĝiştiĝi günümüzde ‘Allah devlete zeval vermesin” anlayışı da eleştiri ve meşru hak arayışımızı kısıtlayan, sessizliĝimızin nedenlerinden birisi.

Paradigmalar deĝişecek elbet. Ezber bozulacak. Her deĝişim gibi bu süreç de sancılı olacak. Alışkanlıklar, beklentiler, kabul kültürü deĝışecek. Bizler de devletten istemenin, devlet düşmanlıĝı olmadıĝını, bizlerin devlet için deĝil, devletin bizler için olduĝunu bilerek, içinde yaşadıĝımız ülkelerin standartlarında beklentilerimizi yükselteceĝiz.

2013 tarihinde katıldıĝım YTB`nin STK Kapasite Geliştirme Eĝitim Programında, dönemin sorumlu bakanı Bekir Bozdaĝ ile yemek toplantımız olmuştu. Bakan açık yüreklilikle soruları dinlerken, söz almış ve konsolosluk hizmetlerinin en az yaşadıĝımız belediye hizmetleri standartında, süratli hizmet vermeleri gerekliĝınden başlayıp, bekleme salonlarında özel hayatın gizliliĝi hususuna daha dikkat etmeleri gerekliliĝini belirtmiştim. Bakanın samimi tavrı karşısında gümrük polislerinin de tıpkı Hollanda gümrük polisleri gibi pasaport / kimlik kontrolünde daha süratlı ve güler yüzlü hizmet vermesi gereklilıĝini ifade ettim.

Yukarıda yazdıĝım nedenlerden dolayı devlet kapısından isteme kültürümüz olmadıĝından STK`larımızın da Avrupa`daki ihtiyaçları konusunda dosya hazırlama geleneĝi pek oluşmamış. Madem artık bizler deĝerliyiz o takdirde istek çıtamızı yükselterek yazımızı tamamlayalım.

T.C`nin vatandaşlarına hizmet standartını yükseltip, ülkelerle sorun yaşamamaları için positif bir ayrımcılık yaparak ateşe ve konsolosluk dahil tüm temsilcilerin ilgili ülke vatandaşlarından, ülkenin dilini, kültürünü bilen kimselerden seçmelidirler. Başkonsonsoloslarımızın ve ateşelerimizin Hollandaca diline sahip olması demek hem burdaki Türk toplumunu iyi tanımaları hem de Hollanda`nın algısını daha doĝru bir düzeye çekecektir. Binlerce sosyal bilim okumuş akademisyen ve ögrencilerimiz yeterli potansiyele sahip. Ne dersiniz?

Jan 03, 2015
blog comments powered by Disqus
Loading posts...