Yazilar

<< Terug naar home | Analiz Haber

Posted by Gazeteci
Jan 16, 2015

İSLAM’DA MUKADDES DEĞERLERE HAKARETİN HÜKÜMÜ

1. İSLAMİYET, HERHANGİ BİR PAYGAMBERE VE MUKADDES KABUL EDİLEN ŞEYLERE HAKARETİ YASAKLAR.

Önemle ifade edelim ki, medeniyetler ve kültürler arası diyaloğun prensipleri ve halklar ve milletler arası barış içinde yaşamanın düsturları, akıllı insanların harekete geçerek, aradaki ihtilafları asgariye indirmeyi ve mümkün ise tartışmaları sona erdirmeyi gerektirir.

Bu sebeple bütün Avrupa hükümetleri, ırkı yahut dininden dolayı insanların hakaret ve baskıya maruz kalmalarını kınamaları gerekir. Bugün Müslümanlara ise, yarın sıra başkalarına gelecektir. Hoşgörü, karşılıklı saygı ve diyalog, modern toplumların temelini teşkil etmektedir.
Batı ve Amerika’da bazı kimseler, İslam’a ve Müslümanlara yapılan hakaretleri, ifade hürriyeti içinde göstermeye çalışarak yanılmaktadırlar. Hâlbuki böyle bir vahşî hürriyet, ırkçılık ve insan haklarını ihlal sonucuna götürür. Bu bir çifte standarttır. Bizler bir taraftan diyalog ve hoşgörüye davet ederken, birilerinin Müslümanların mukaddes değerlerine ve Peygamberlerine hakaret etmesi, insanlık âlemi için bir yüz karasıdır.
Biz bütün insanlığı Kur’an’ın şu temel prensibini dinlemeye davet ediyoruz:

“Allah’tan başka ilahları çağıranlara hakaret etmeyiniz; ta ki onlar da intikam duygusu ile cehâletle hakaret etmesin.” (Kur’an, 6: 108).
Medeniyetler ve kültürler arası diyalog, dünya tarihinin yol haritasında önemli bir teşkil etmektedir. Uluslararası toplum, birlikte yaşamak için başka çare bulamamıştır. Dünyadaki bu kadar gerginlikler ve krizlerin bertaraf edilmesi için başka da çare bulunmamaktadır. Avrupa’da yaklaşık 25 milyon Avrupa vatandaşı Müslüman yaşamaktadır.
Biz entelektüel şahısları ve kültürlü şahsiyetleri, medeniyetler arası diyaloğa davet ediyor; bunların devletlerdeki kanun yapıcılar üzerinde de etkili olmalarını istiyoruz. Yoksa dünya barışı tehlikededir ve savaşları netice verecek ihtilaflar kapıda değil içimize bile girmiş durumdadır. Dünyanın kıyametini koparma potansiyeline sahip bir tehlike durumundadır.

2. İSLAM HUKUKU MUKADDES ŞEYLERE HAKARETİ MÜRTEDLİK OLARAK GÖRMEKTEDİR

İritidad kelimesi Kur’an’da kullanılmaz; ancak inandıktan sonra küfre girme; haktan yüz çevirme ve benzeri manalarla irtidad anlatılmıştır. Hadisden öğreniyoruz ki, İslam’a hakaret edenler, mutlaka cezalandırılmalıdır; ancak tevbe kapısı bunlara da açıktır. Ceza çeşitleri farklıdır.
Eğer bir Müslüman kendi dinine hakaret ederse yahut başka bir dine girerse mürted olur. Bunlar sorgulanır ve tekrar Müslüman olması birinci hedeftir. Ancak ısrarcı olursa, erkek mürtetlere idam cezası uygulanır. Diğer tarafdan kadın mürtedler, tekrar İslam’a dönünceye kadar hapis cezasına çarptırılır. 1839 tarihli Tanzimat Fermanından sonra bu cezaların kaldırılması için Avrupa çok siyasi baskı uygulamıştır.
İrtidad, sözle yahut fiille İslam’ı reddetmek diye tarif edilen bir suç olup Hukuk Mezheplerinin tamamı cezasında ittifak halindedirler. Ancak suçun unsurları oluşması gerekir.
Bu suçun mahiyeti hakkında iki yaklaşım bulunmaktadır: Hukukçuların ekseriyeti bu suçu had suçları arasına sokmaktadır. İmam Şafii ayeti böyle yorumladığı gibi, Hz. Peygamber’in tevbeye yaklaşmayan bazıları hakkında idam kararı verdiğini ifade eden hadisler de vardır. İmam Şevkânî hadisi zayıf bulsa da, İbn-i Abbas’ın naklettiği hadis şöyledir: “Kim dininin değiştirirse onu öldürünüz.” İkinci bir grup ise, irtidad suçunun siyâset-i şer’iye yani tazir cezaları arasın da sayılacağını ileri sürmüşlerdir.
Şi’anın İsmailiye kolu ve bazı modern bilim adamları, idam cezasını kabul etmemektedirler. Bediüzzaman Hazretleri dininden çıkan bir Müslümanı şöyle tasvir etmektedir:
“Ecnebi dinsizleri gibi de olamaz. Çünki onlar, peygamberi inkâr etseler, diğerlerini tanıyabilirler. Peygamberleri bilmeseler de Allah’ı tanıyabilirler. Allah’ı bilmeseler de kemalâta medar olacak bazı güzel hasletler bulunabilir. Fakat bir müslüman; hem enbiyayı, hem Rabbini, hem bütün kemalâtı Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm vasıtasıyla biliyor. Onun terbiyesini bırakan ve zincirinden çıkan daha hiçbir peygamberi (A.S.) tanımaz ve Allah’ı da tanımaz. Ve ruhunda kemalâtı muhafaza edecek hiçbir esasatı bilemez. Çünki peygamberlerin en âhiri ve en büyükleri ve dini ve daveti umum nev’-i beşere baktığı için ve mu’cizatça ve dince umuma faik ve bütün nev’-i beşere bütün hakaikte üstadlık edip, ondört asırda parlak bir surette isbat eden ve nev’-i beşerin medar-ı iftiharı bir zâtın terbiye-i esasiyelerini ve usûl-ü dinini terkeden, elbette hiçbir cihette bir nur, bir kemal bulamaz. Sukut-u mutlaka mahkûmdur.” (Sözler 144 )

3. PEYGAMBERE HAKARET EDENLERİN HÜKÜMLERİ

Bütün İslam hukuçuları, Hz. Peygamber’e hakaret eden bir Müslüman’ın mürted olacağını ittifakla kabul etmişlerdir. Hz. Muhammed’e hakaret ile diğer Peygamberlere hakaret arasın da hüküm farkı da bulunmamaktadır. Kur’an-ı Kerim bu manayı teyid etmektedir. (Kur’an, 9: 64-66). Kısaca Allah’ın peygamberlerine hakaret eden kâfir olur. Bu konuda uygulama örnekleri sayılabilecek hadisler de mevcuttur.
Açıkça belirtmeliyiz ki, kim İslam’ın iman esaslarından birini alaya alır yahut inkâr ederse, gayr-ı Müslim ise kâfir ve Müslüman ise Mürted olur. Bazı İslam hukukçuları, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’e yahut Ka’be’ye hakaret edenlerin de aynı hükme tabi olacağını söylemişlerdir. Gayr-i Müslimlerden İslam’ın mukaddes değerlerine hakaret edenlerle, bütün sosyal ve ticârî münasebetler kesilmelidir.

4. MUKADDES DEĞERLERE HAKARET EDENLERİN TEVBESİ

Bütün İslam hukukçuları, mukaddes değerlere hakaret edenler, samimi olarak tevbe etmeleri halinde, ahirette bunun faydasını görebileceklerini ve Allah’ın onları affedeceğini kabul etmektedirler. Ancak dünyada bunlara uygulanacak hukukî hükümler konusunda görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Malikî ve Hanbelî hukukçular, tevbe etseler de, irtidad suçunun cezasının tatbik edilmesi gerektiğini savunurken; bazı hukukçular, bunların tevbelerinin dünyada da kabul edileceğini savunmaktadır.

5. MUKADDESLERE HAKARET EDENLERİN İSLAM’DA BELİRTİLEN SUÇLARINI KİM UYGULAYACAKTIR?

Bu sorunun cevabı konunun özünü teşkil etmektedir. Müslüman bireyler, İslam hukukunun koyduğu cezaları uygulama hakkına sahip değildir. Mürtedin de cezasını ancak ve ancak bir Müslüman Devletin uygulaması mümkündür. Bunun için de Şer’î Mahkemeden karar alınması zaruridir Bu sebeple Bediüzzaman şöyle demektedi:
“Şeriatta yüzde doksandokuz ahlâk, ibadet, âhiret ve fazilete aittir. Yüzde bir nisbetinde siyasete mütealliktir; onu da ulü-l emirlerimiz düşünsünler. (Tarihçe-i Hayat 66 )

Prof. Dr. Ahmed Akgündüz

Rector & President

Jan 16, 2015
blog comments powered by Disqus
Loading posts...