Yazilar

<< Terug naar home | Analiz Haber

Posted by Gazeteci
Dec 10, 2014

Latin harflerinin kabulü | Prof. Dr. Ahmed Akgunduz

LATİN HARFLERİNİN KABULÜ VE BEDİÜZZAMAN’IN ŞİDDETLİ MUHÂLEFETİ: 1 KASIM 1928

1.1 Latin Harflerinin Kabul Süreci
Abdullah Cevdet, 1912 yılında İctihad Mecmuası’nda yayınlanan “Pek Uyanık Bir Uyku” adlı makalesinde, fesin kalkmasını, kadınların giyiminin serbest olmasını, medrese, tekke ve zaviyelerin kapatılmasını, Mecelle’nin kaldırılmasını ve Latin harflerinin kabul edilmesini hayal etmektedir.[1]
Latin harflerinin kabulü, Türkiye’de 1 Kasım 1928 tarihinde 1353 sayılı “Yeni Türk harflerinin kabul ve tatbiki hakkında Kanun”un kabul edilmesi ile olmuştur. Bu kanunla o güne kadar kullanılan Osmanlı Alfabesi’nin yerine, Latin Alfabesi’nin Türkçeye uyarlanmış bir biçimi kabul edildi. Türkler 10. yüzyıldan itibaren İslâm dini ile birlikte (eskiden İslâm kültürünün vazgeçilmez unsuru sayılan) Arap alfabesini de Türkçe ses sistemine uyarlayarak benimsemişlerdi. Bunu izleyen 900 yıl boyunca Türkçe’nin gerek Batı (Osmanlı) gerek Doğu lehçeleri, Arap alfabesinin Türkçeye uyarlanmış bir biçimi ile yazıldı.
İslâm’ın izlerini Türk Milletinin vatanında yok etmek ve nihayet Batı kültürüne duyulan hayranlık veya Avrupa’nın üstünlüğüne olan inanç, Latin alfabesinin kabulünün en önemli sebepleri arasındaydı. Latin alfabesinin Türkçe’ye uyarlanması görüşü ilk kez 1860’lı yıllarda Azerbaycan’lı Feth Ali Ahundzâde tarafından ortaya atıldı. Ahundzâde ayrıca Kiril alfabesi kökenli bir de alfabe de hazırlamıştı.[2]
Projeyi hayata geçiren Mustafa Kemal bu konuyla 1905-1907 tarihleri arasında Suriye’deyken ilgilenmeye başladı. 1922 yılında Mustafa Kemal Halide Edip Adıvar’la yine bu konu hakkında konuşmuş ve böylesi bir değişikliğin sert önlemler gerektireceğini söylemişti. Eylül 1922’de Hüseyin Cahit’in İstanbul basın yayın üyelerinin katıldığı bir toplantıda Mustafa Kemal’e sorduğu “Neden Latin harflerini kabul etmiyoruz?” sorusuna, Mustafa Kemal “Henüz zamanı değil” yanıtını vermişti. 1923’teki İzmir İktisat Kongresi’nde de aynı yolda bir öneri sunulmuş, ancak öneri kongre başkanı Kâzım Karabekir tarafından “İslâm’ın bütünlüğüne zarar vereceği” gerekçesiyle reddedilmişti. Ancak tartışma basında geniş yer bulmuştu.
Latin Harfleri ve Kazim Karabekir Vakit 1923
Vakit Gazetesi, 5 Mart 1923, Latin Hurufunun Kabulü Meselesi (Kâzım Karabekir Paşa bir nutuk irad ederek bunun mahzurlarından bahsetmiş ve bu meselenin mevzubahs edilmemesini ricâ eylemiştir.)[3]
28 Mayıs 1928’de TBMM, 1 Haziran’dan itibaren resmî daire ve kuruluşlarda uluslararası rakamların kullanılmasına yönelik bir kanun çıkarttı. YAsâya önemli bir tepki gelmedi. Yaklaşık olarak bu kanunla aynı zamanda da harf değişikliği için bir komisyon kuruldu.
Komisyonun tartıştığı konulardan biri eski yazıdaki kaf ve kef harflerinin yeni Türkçe alfabede q ve k harfleriyle karşılanması önerisiydi. Ancak bu öneri Mustafa Kemal tarafından reddedildi ve q harfi alfabeden çıkartıldı. Yeni alfabenin hayata geçirilmesi için 5 ila 15 senelik geçiş süreçleri öngören komisyonda bulunan Falih Rıfkı Atay’ın aktardığına göre Mustafa Kemal “bu ya üç ayda olur ya da hiç olmaz” diyerek zaman kaybedilmemesini istedi. Alfabe tamamlandıktan sonra 9 Ağustos 1928’de Mustafa Kemal alfabeyi Cumhuriyet Halk Partisi’nin Gülhane’deki galasına katılanlara tanıttı. 11 Ağustos’ta Cumhurbaşkanlığı hizmetlileri ve milletvekillerine, 15 Ağustos’ta da üniversite öğretim üyeleri ve edebiyatçılara yeni alfabe tanıtıldı. Ağustos ve Eylül aylarında da Mustafa Kemal farklı illerde yeni alfabeyi halka tanıttı. Bu sürecin sonunda komisyonun önerilerinde, kimi ekleri ana sözcüğe birleştirme amaçlı kullanılan tirenin atılması ve şapka işaretinin eklenmesi gibi düzeltmeler yapıldı.[4]
İşte İsmet İnönü’nun ağzından, harf devriminin asıl amacı:
Harf devriminin tek amacı ve hatta en önemli amacı okuma yazmanın yaygınlaşmasını sağlama değildir. Okur-yazar oranının düşük oluşunun yegane sebebi alfabenin öğrenilmesinin zor olduğu değildi. Devrimin temel gayelerinden biri yeni nesillere geçmişin kapılarını kapamak, Arap-İslâm dunyası ile bağları koparmak ve dinin toplum uzerindeki etkisini zayıflatmaktı. (…) Yeni nesiller, eski yazıyı oğrenemeyecekler, yeni yazı ile cıkan eserleri de biz denetleyecektik. (…) Din eserleri eski yazıyla yazılmış olduğundan okunmayacak, dinin toplum üzerindeki etkisi azalacaktı.[5]
Cumhuriyet
30 Kasım 1928 tarihli Cumhuriyet Gazetesi şöyle duyuruyor: “Arap Harflerinden Türk harflerine geçmek deveden inip otomobile binmek demektir”
1.2 Bedîüzzaman’ın Şiddetli Muhâlefeti
Bedîüzzaman Hazretleri, Latin Harflerinin kabulünü, İslâmî mefhumlara ve dinî kültüre yapılmış bir darbe olarak vasıflandırmaktadır.
Ve orada o şakirdine demiş: اَحْرُفُ عُجْمٍ سُطِّرَتْ تَسْطِيرًا بِتَّ بِهَا اْلاَمِيرُ وَالْفَقِيرَا Yani, ecnebi harfleri bin üçyüz kırksekizde (1348) tamim edilecek, çoluk-çocuk, emirler ve fakirler icbar suretinde gece dersleriyle öğrenmeye çalışacaklar.
Evet سُطِّرَتْ تَسْطِيرًا cümlesi tam tamına; iki ت sekizyüz, iki س yüz yirmi, iki ر dörtyüz, iki ط onsekiz, bir ى on, mecmuu bin üçyüz kırksekizdir. Aynı tarihte Latinî huruflarına gece dersleriyle cebren çalıştırıldı.[6]
Ayrıca bu konuyu Barla’da kaleme aldığı ve Risâle-i Nur Külliyâtında Mahrem Risâle diye bahsettiği eserde şöyle dile getirmektedir:
Mu’terizane ve tenkidkârane mühim bir sual bana vârid oluyor. Diyorlar ki: Nasıl bu Cumhuriyet-i İslâmiyenin bir kısım reislerine “Küçük Deccal” namı veriyorsun. Halbuki diyânet riyâsetindeki mühim âlimler misillü çok ulemâlar onlara tâbi’dir, onlara duagû sayılırlar?
Elcevab: 1350 sene evvel Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’ın bir şakirdi ve esrar-ı Kur’aniyenin dersini bizzât Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’dan alan Hazret-i Ali (R.A.) meşhur ve matbu’ kasidesinde demiş ki:
اَحْرُفُ عُجْمٍ سُطِّرَتْ تَسْطِيرًا بِتَّ بِهَا اْلاَمِيرُ وَالْفَقِيرَا İşte bu kasidede Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’dan aldığı derse binaen diyor ki: “Huruf-u Arabiye acemî yani frengî hurufuna tebdil edildiği zaman, Deccal’ı intizar ediniz.” Evet o işi yapan ise küçük deccallardır ki, büyük Deccal’ın ileri karakoludur. Hem o zamanın en fenası, ulemânın fenasıdır. Yani dalaletin en fenası, ulemâ-is sû’ namı altındaki bir kısım bedbaht kisve-i ulemâda, dini dünyaya satmış adamlardan gelir. Ben de bu noktaya binaen derim ki: Hangi ulemâ var ki; ezan-ı Muhammediyeyi beğenmeyip, ezan yerinde bir şarkıyı kabul etsin. Öyleler âlim değil belki مثلهم كمثل الحمار يحمل اسفارا (“Ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir.” Cuma Sûresi, 62:5) altında dâhil oluyor. إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ ٱلۡأَبۡتَرُ (“Doğrusu sana buğzeden, soyu kesik olanın ta kendisidir.” Kevser, 108:3) ile 1118 olmakla bu küçük Deccallardan yüz sene sonra büyük Deccal’a işaret vardır. Nasılki bu geçmiş yüzün iki başında mason komitesinin ve onun bir mukaddemesi olan Yeniçeri içerisine giren fesad komitesi, o yüzün iki başındadır. Allahu A’lem bu gelecek yüzün dahi bu başında bu küçük Deccallar komitesi, öteki başında büyük Deccal’ın komitesi bulunduğuna إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ ٱلۡأَبۡتَرُ işaret ediyor. Bunun kuvvetli delillerini daha bulamadım. Bu işaretle şimdilik iktifa ediyorum. [7]
Kardeşlerim!
Yeni hurufla yazdığınız iki mes’ele, cidden tesirini gösterdi. Birinci, İkinci, Üçüncü Mes’eleleri de yazılsa çok iyi olur. Fakat Hüsrev ve Tahirî gibi kalemleri Kur’ana ve Kur’an hattına mahsus ve memur olmalarından bana endişe verir. Başkalar yazsalar daha münasibdir. [8]
Başka bir eserinde ise şunları kaydetmektedir:
Ve diyor ki:
“on dördüncü asr-ı Muhammedîde (a.s.m.) bin üç yüz kırk dokuz (1349) ve Rûmice bin üç yüz kırk yedi (1347)’de Arabî hurufunu terk edip, ecnebi ve acemi hurufuna İslâmlar içinde başlanacak. Hem umum, hem fakir ve zengin emir ve işçi, çoluk ve çocuk gece dersleri ile o hurufu cebren öğrenecekler. Çünkü bir nüshada dir. ise gece çalışmasıdır. ise kat’i ve cebri ifade ediyor.
fıkrasındaki ise o zamanın istılahınca Arabın gayri Lâtince ve Frenkî huruf demektir. [9]
Sonra diyor:
“O bid’alar ve acemî ve ecnebi hurufunun intişarı zamanı olan o ahirzamanın fena adamları bir kısım ulemâü’s-su’dur ki; hırs sebebiyle batınlarını haramla doldurmak için bid’alara yardım ve fetva verenlerdir.” Sonra bir kısım ulemâü’s-su’u tokatlamak için de birisiyle konuşuyor. Der:
“Yâ o zamana yetişen ve alimlerden olan insan! Cenab-ı Haktan o fitnenin şerrinden muhafaza için sana ders verdiğim İsm-i Âzam ile dua et.” [10]

Prof. Dr. Ahmed Akgunduz

————————-

1] M. Şükrü Hanioğlu, Bir Siyasal Düşünür Olarak Doktor Abdullah Cevdet ve Donemi, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1981; Modern Turkiye’de Siyasî Düşünce, Cilt 3, Modernleşme ve Batıcılık, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002, sh. 593-598.
[2] Krş. Sebîlürreşad Mecmuası, c. XXI, Sy. 530-531, sh. 82-83.
[3] Kazım Karabekir: “Bizim hurufatımız okunmaz değil, belki hurufatımız dünyanın en guzel şeklidir, ikinci bir nokta daha var ki, bendeniz ecnebilerle iki sene Harb-ı Umumîde (Dünya Savaşı) beraber calıştım, onlarla karşı karşıya aynı şeyi not ederek, ecnebiler bir sahife yazıncaya kadar ben on sahife yazar işimi bitirirdim. Almanca- Fransızca hurufat hep böyledir ki, bizim dilimizi terennüm (ifade) edecek hicbir Latin hurufu yoktur. Bugun Fransızca huruf o kadar karışıktr ki, bizim dilimizi kabil değil terennüm edemez. Bu mesele inceden inceye tedkik edilmiştir. Binaenaleyh istirham ediyorum zararlı olan -ki zararını bilhassa İslâm kavimleri çekmiştir- bu gibi mesaili bırakalım, boyle fikirler içimize girmesin. Sonra büsbütün lal u ebkem (dilsiz) olur ve bütün alem-i İslâmı uzerimize hücum ettirir ve kendi aramızda birbirimizi yeriz. (…) … Başka taraflardan da pek kaba fikirler içimize zerkediliyor. Bunlardan kendimizi sıyanet edelim (koruyalım).” Vakit Gazetesi, 5 Mart 1923, No: 1879; Ayrıca bkz. Krş. Sebîlürreşad Mecmuası, c. XXI, Sy. 530-531, sh. 47 vd. Mehmed Akif’e ait olduğunu tahmin ettiğimiz bu sayıdaki makale harikadır.
[4] Mehmed Ali Ağakay (der.) (1962), Dil Devriminin 30 Yılı. Ankara: TDK; Agop Dilaçar (1962), Devlet Dili Olarak Türkçe. Ankara: AÜ; İsmail Doğan (der.) (1999). Mustafa Kemal’ün Harf Devrimi ve Türk Dünyasına Yansımaları Sempozyumu, 27 Ekim 1998: Bildiriler. Trabzon: KTÜ; M. German (1938). 1928 9 Ağustos Harf İnkilabı. İstanbul: Beşiktaş Halkevi; Nurettin Gülmez (2006). Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Harfler Üzerine Tartışmalar. Bursa: Aktüel Yayınları; Agah Sırrı Levend (1949). Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Safhaları. Ankara: TDK; İhsan Sungu (1941). Harf İnkılabı ve Millî Şef İsmet İnönü. Ankara: Maarif; Ruşen Eşref Ünaydın (1943). Hatıralar: Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin Kuruluşundan İlk Kurultaya Kadar. Ankara: Recep Ulusoğlu Basımevi.
Konu ile alakalı bkz. BCA, 9/2/1929, Dosya: 42668 Fon Kodu: 30..10.0.0 Yer No: 239.617..1, Bulgar Türklerinin de Latin harflerini öğrenebilmesi için Bulgar yetkililerle görüşüldüğü; BCA, 23/5/1928 Sayı: 6645, Fon Kodu: 30..18.1.1 Yer No: 29.32..20, Türk dilinde latin harflerinin uygulanmasını görüşmek üzere bir heyet kurulması; BCA, 6/6/1928 Sayı: 6711, Fon Kodu: 30..18.1.1 Yer No: 29.36..6, Latin harflerinin uygulama şeklini incelemek üzere kurulan Türk Dili üyelerinin aylık ücretlerine dair kadronun yürürlüğe konulması; BCA, 22/7/1928 Sayı: 6916 Dosya: Fon Kodu: 30..18.1.1 Yer No: 29.46..10, Latin harflerinin uygulama şeklini incelemek üzere kurulan heyete katılan dört üye ve bir katibe ait kadronun yürürlüğe konulması; BCA, 19/3/1933 Sayı: 14034, Fon Kodu: 30..18.1.2 Yer No: 34.18..17, Latin harflerinin kabulünden önce bastırılan hukuk kitaplarının ihtisas sahibi kişilere satılması.
[5] İnonu, Hatıralar, C. II, sh. 223.
[6] Şu’alar, sh. 736.
[7] Sırr-ı İnnâ A’taynâ Risâlesi.
[8] Şu’alar, sh. 303.
[9] Lem’alar, 18. Lem’a.
[10] Lem’alar, 18. Lem’a.

Dec 10, 2014
blog comments powered by Disqus
Loading posts...