Posted by Gazeteci
Mar 13, 2017
‘Varoluşumuzu tescil etmek için 15 Martta sandığa gitmeliyiz’
Amsterdam Tartışmalarının 51. Oturumunda Hollanda’da 15 Martta yapılacak Temsilciler Meclisi seçimleri farklı yönleriyle ele alındı. Türk Sivil toplum kuruluşu yöneticileri, kanaat önderleri ve farklı disiplinlerden uzmanların davet edildiği toplantıda seçimlerin özellikle Türk toplumu için ne anlama geldiği tartışıldı.
Türklerin Hollanda’da oy kullanmaya başladıkları tarihten itibaren ortaya koydukları siyasi tavırların kronolojik olarak hatırlatılmasıyla başlayan tartışmada öne çıkan en önemli husus mevcut siyasi atmosferin normal seyrinde olmadığı, haliyle de toplum olarak farklı okunması gerektiği katılımcılar tarafından tespit edilmesiydi.
Sürecin başından itibaren CDA ve PvdA’ya olan ilgi ilk defa 2006’da Türk kökenli adayların sözde Ermeni Meselesindeki tavırlarından dolayı listelerden atılmasıyla ciddi bir kırılma yaşadı. Aynı yıl yapılan seçimlerden Türkler o zamana kadar pek ilgi göstermedikleri D66’ya stratejik destek vererek bu partinin alt sıralarındaki adayı Fatma Koşer Kaya’yı tercihli oylarıyla Meclise taşıdı. Hatta parti liderinden sonra en çok oy alan aday olmasının sağladı. Bu tek seferlik tercih sonraki seçimlerde tekrarlanmadı ve oylar farklı partilere dağıldı.
İkinci kırılma ise 2012’de PvdA’da listelerinden Meclise giren Tunahan Kuzu ve Selçuk Öztürk’ün parti içinde uyum politiklarıyla ilgili fikir ayrılığı yüzünden partiden ayrılmalarıyla yaşandı. Bu iki Türk kökenli milletvekilinin PvdA’lı bakan Asscher’ın Türk gençleriyle alakalı yaptırdığı ciddiyeti tartışmalı araştırma yüzünden fikir ayrılığına düşmesi sonucu her halükarda itaata tabii tutulması bardağı taşıran son damla oldu. Bir müddet Kuzu-Öztürk Grubu olarak kendi meclis grubunu kuran Kuzu ve Öztürk daha sonra DENK adlı oluşumu kurdular ve bu oluşumla 15 Martta Hollanda genelinde seçimlere katılma hakkı kazandılar.
Katılımcılar 2006’daki Ermeni Meselesindeki kırılmadan sonra sürekli Türklerin önüne yeni engeller çıkarıldığını ifade ettiler. Ermeni Meselesinin yanı sıra homo emansipasyonu, Türkiye ile ilişkiler, aidiyet meselesi, ‘uyum’la ilgili dayatmalar, dini ve kültürel yaklaşımlar siyasete heveslenenlerin önüne sınav sorusu olarak getirdiklerine vurgu yapıldı.
Acaba bu içinde bulunduğumuz süreç 2006’daki gibi stratejik tavır almamızı gerektiren geçici bir süreç mi yoksa kalıcı bir tavra evrilen yeni bir süreç mi sorusunun da gündeme geldiği tartışmada bu sürecin kalıcı olduğu yönünde fikirler beyan edildi. Buna gerekçe olarak da, ana akım siyasi partilerde kendinizden taviz vermeden siyaset yapmanın artık mümkün olmadığı ifade edildi. Artık küçük hesapların bir kenara itilmesi ve büyük düşünülmesi gerektiğinin altı çizilirken, bu ülkede var oluşumuzun belirleyeceğimiz tavırla mümkün olduğuna da vurgu yapıldı. Bu bağlamda Tunahan Kuzu ve Selçuk Öztürk’ün yeni oluşumu DENK’in çok ciddi olarak değerlendirilmesi ve onlara ana akım siyasi partiler ve medya tarafından ısrarla giydirilmek istenen ‘Türk partisi’ imajının kırılması gerektiği katılımcılar tarafından ifade edildi.
DENK’in hem yeni olması hem de sınırlı imkanları sebebiyle geniş kesimlere ulaşma konusunda sıkıntılı olduğu, hatta çok önemli fırsatları değerlendirme konusunda ihmallerinin de olduğu ifade edildiği gibi, onlara Hollanda’nın yönetimine talip olma noktasından fırsat verilmesi gerektiği de belirtildi. DENK ile ilgili ifade edilen bir diğer husus da partinin Avrupa’da yeni bir öncü hareket olduğu ve mutlaka desteklenmesi gerektiği oldu.
Özellikle, gerek Avrupa’da gerekse Amerika’da siyasetin göçmenler üzerinden yürütüldüğü bir dönemde gerek siyasi katılım gerekse DENK gibi oluşumların desteklenmesi gerektiğinin de altının çizildiği tartışmada bir çok açıdan ciddi mesajların verilebileceği de ifade edildi. Türk seçmenlerin ilgisi veya ilgisizliği bir çok sonuçlar doğuracaktır ve bunların lehimize olması için yoğun katılımın olması, hatta Türkiye’deki seçimlerden daha fazla olması gerektiği de vurgulandı.
Son olarak da sandığa neden gitmemizin ne anlama geleceği tartışmanın sonuç bildirisi olarak katılımcılar tarafından tespit edildi. Buna göre:
1. Siyasi katılımı azami seviyeye çıkararak gücümüzün farkına varılması sağlanmalı;
2. Sandığa giderek Hollanda’nın asli unsuru olduğumuzu, bu ülkenin yönetimi ile ilgili bizim de kaygılarımızın olduğunu ve bizim de eşit vatandaş olarak seçme ve seçilme hakkını vatandaşlık şuuruyla yerine getirdiğimizi göstermeliyiz;
3. Türkiye’ye duyduğumuz aidiyetin Hollanda’ya duyduğumuz aidiyete halel getirmeyeceğini, tam aksine bunun bir zenginlik olduğunu tavrımızla göstermeliyiz;
4. Hollanda’daki siyasi tercihimizin Türkiye’den bağımsız olarak nitelenmesi gerektiğini ve tercihimize demokratik hak olarak saygı duyulması gerektiğini talep etmeliyiz;
5. Denk’in başarısı veya başarısızlığı göçmen kökenlilere mal edileceği için, her türlü siyasi, sosyal ve kişisel farklılıklarımızı ikinci plana atarak onlara ülke yönetiminde söz sahibi olma noktasında gereken desteğin verilmesi gerektiği katılımcılar tarafından ifade edildi.
52. Amsterdam Tartışmalarında 15 Mart sonrası ortaya çıkan tablonun analiz edilmesi temennisiyle tartışma kapandı.
Ahmet Suat Arı
Amsterdam Tartışmaları Moderatörü.